Suriye’de önemli gelişmeler yaşanırken, diplomatik arenada da hareketlilik dikkat çekiyor. Bu gelişmelerin büyük çoğunluğu olumlu bir seyir izliyor.
Ancak, bazı kaynaklarda İsrail’in provokatif hamlelerinin gündeme geldiği bildiriliyor.
Netanyahu, Ankara’nın tahammül sınırlarını zorlamakta. Aynı zamanda, Gazze’ye yönelik yürütülen saldırılarla masum insanları hedef alma kararlılığı sesini yükseltiyor. Ancak bu eylemlerin yanına kar kalmayacağı kesin, zira Netanyahu’nun içinde bulunduğu durum giderek karmaşıklaşıyor. Şimdi size nedenini açıklayayım.
8 Aralık’tan Sonra Kritik Bir Döneme Giriş Yapılıyor
Yeni Suriye yönetimi, üç öncelikli sınavla karşı karşıya kaldı. Birincisi uluslararası kabul, ikincisi ekonomik istikrar ve üçüncüsü ise toprak bütünlüğü ile devlet egemenliğinin korunması… İlk iki unsur, yeni yönetimin geleceğini belirleyecek unsurlar olarak öne çıkıyor. İlk birkaç ayda bu konularda kaygı verici belirsizlikler yaşandı. Ancak, Türkiye’nin desteğini arkasına alan Şara yönetimi, sırasıyla Körfez ülkeleri, Fransa ve ABD tarafından kabul gördü (Riyad’da düzenlenen Erdoğan, Trump ve Muhammed bin Selman zirvesi ile).
(Erdoğan ve Selman ile görüşmesinin ardından) Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldıracağını açıklaması, önemli bir dönüm noktasıydı. Bu durum, ülkenin uluslararası finans sistemine entegrasyonunu kolaylaştıracak bir adım oldu. Daha sonra benzer bir karara Avrupa Birliği’nden de gelindi.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack’ın Suriye Özel Temsilcisi olarak atanması, Türkiye-ABD işbirliğini güçlendirecek bir adım olarak dikkat çekiyor.
Silah Bırakmayanlarla Mücadele Dönemi Başlıyor
Ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğü de bir diğer önemli sınav oldu. Yeni yönetim, zorluklarla birlikte bu durumu yönetme çabasında. Ankara, bu süreçte tam destek sağlıyor. Washington’da, Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz başkanlığındaki Türk heyeti, Suriye’yi gündemine aldı. İki ülke ortak açıklamasında Suriye’nin istikrarına ve toprak bütünlüğüne vurgu yapıldı.
MİT Başkanı İbrahim Kalın
, Şam’ı ziyaret etti. İzleyen günlerde Ankara’dan Şam’a askeri bir heyet de gönderildi. Bu görüşmelerde Suriye’nin istikrarının artırılması amacıyla çeşitli konular üzerinde çalışmalar yürütüldüğü tahmin ediliyor.
Ayrıca, Suriye Savunma Bakanlığı’ndan gelen açıklama da dikkat çekici. Bakanlık, büyük grupların Suriye ordusuna entegre olduğunu ve kalan küçük gruplara 10 günlük süre tanındığını bildirdi. Bu durum, önemli bir mesaj içeriyor: “Silah bırakan bırakacak, bırakmayanların üzerinde duracağız.” Peki, bu gruplar arasında SDG de var mı?
DEAŞ Kartı SDG’nin Elinden Alınıyor
Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden aktörler arasında SDG ve İsrail bulunuyor. Türkiye’nin terörizmsiz bir süreç oluşturma hedefi doğrultusunda SDG’nin silah bırakması öncelikli hale gelmiştir. Fakat SDG, Şam ile yaptığı sekiz maddelik anlaşmasının gereklerini yerine getirmiyor.
SDG’den beklenen, silah bırakıp Suriye ordusuna katılması ve gümrük kapılarını Şam’a devretmesidir. Ancak şu anki duruma bakıldığında bunların gerçekleşmediği görülüyor. Peki, gelecekte ne olacak?
Zaman SDG’nin Aleyhine İşliyor
Bu konuyla ilgili üç önemli gelişmenin yaşanması bekleniyor. Birincisi, ABD’nin SDG’ye “Yıl sonunda Suriye’den çekileceğim, Şam ile anlaşma yap” şeklinde bir uyarıda bulunduğu biliniyor. İkincisi, DEAŞ kamplarının yakında Şam yönetimine devredilmesi planlanıyor. Bu, SDG’nin uluslararası toplum gözündeki meşruiyetini etkileyen önemli konulardan biriydi ve böylece bu kart elinden alınmış olacak. Üçüncüsü, bölge ülkeleri (Türkiye, Irak, Ürdün, Suriye, Lübnan) arasında DEAŞ’a karşı kurulan bölgesel koalisyon Harekat Merkezi önümüzdeki günlerde faaliyete geçecek. SDG, DEAŞ’la mücadelede dışarıda kalacak ve bu gelişmeleri yakından takip eden uzmanlar, Batının SDG’yi desteklemek için bir bahane bulamayacağını öne sürüyor.
İsrail ile Fiili Mekanizma
Trump, Netanyahu’ya “Makul ol” demesine rağmen, İsrail Başbakanı bu uyarılara kulak asmadı. İsrail’in Suriye’deki hava ihlalleri devam ediyor.
Provokatif girişimlerin sürdüğü de bildiriliyor.
Bunun amacı, azalan ABD desteğini yeniden arkasına toplamak ve Türk-Amerikan ilişkilerine zarar vermektir. Ancak, Bakü’deki görüşmelerde İsrail ile çatışmasızlık mekanizması ele alındı. Henüz kesin bir karar verilmediğinde, de facto mekanizmanın uygulamaya konulduğu söyleniyor.
Bu süreçte, Gazze’de önemli bir gelişme yaşanıyor.
Netanyahu’nun Saldırganlığı
Trump’ın baskısıyla İran ve Suriye’den uzak kalan Netanyahu, şimdi Gazze ve Batı Şeria’yı hedef alıyor. Gazze’yi kuşatarak insani yardımlara engel oluyor ve yeni bir saldırı dalgası başlatma hazırlıkları içinde.
Netanyahu ile Trump arasındaki gerginlik artıyor. Gözlemlenen gerçekler net: Trump bölgeye geldi fakat İsrail’i ziyaret etmedi. Suudi Arabistan ile bir anlaşma sağlasa da, İsrail ile normalleşme şartını geri çekti.
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance
ve
İsrail’i ziyaret etme planlarını iptal etti. ABD, Hamas ile görüştü, Husilerle masaya oturdu ve İran ile temas kurdu. Arka planda, ABD’nin İsrail’i askeri yardımları kesmekle tehdit ettiğine dair bilgiler var.
ABD’nin bu tutumu, korku duvarını çökertti. İsrail ile ilişki kurmaktan çekinen ülkeler de harekete geçmeye başladı. Avrupa Birliği, İsrail’e sağlanan imtiyazları gözden geçirmek istiyor. İngiltere, serbest ticaret anlaşması müzakerelerini dondurdu. Birçok Batı ülkesi, İsrail yönetimine tepki gösteriyor.
İsrail’in İzalasyon Süreci Başladı
Netanyahu’nun zayıflaması ve iktidar sürecinin sonuna yaklaşıldığı bir tabloyla karşı karşıyayız. Gece saatlerinde Uluslararası Ceza Mahkemesi ile uyanması sürpriz olmayacaktır.